Bu yaz kendime neler mi kattım?

Bu_yaz_kendime_neler_mi_kattım04

Bu yazının yıllar sonra okunabileceğini göz önünde bulundurarak yazıyorum. Yazacağım bu yazı 2012 yazında kendime neler kattığımla ilgilidir.

Stresli ve yoğun bir sınav döneminin sonunda aldığım diplomanın verdiği mutluluk ve henüz mezun olmadan önce özel bir şirketle 3 ay sonrası için sözleşme imzalamanın verdiği rahatlıkla yaza girdim. Bu iki güzel olayla girdiğim yaz mevsiminde kısa bir tatile çıkıp, bir enstrüman çalmayı planlamıştım. Bu planın devamında –odamın duvarında sıraladıklarımı aynen aktarıyorum- Adam Smith’in “Milletlerin Zenginliği” kitabını okumak (ki bu kitabı öğrenciyken okumam gerekiyordu), İngilizce ve SMMM staj başlatma sınavına çalışmak ve sonrasında TFRS’yle ilgili araştırma yapmak yer alıyordu. Peki ben bu planların hangilerini hayata geçirdim dersiniz? Biraz İngilizce çalışmak, Milletlerin Zenginliği kitabının(5 kitap) ilk kitabını okumak, biraz bağlama tıngırdatmak dışında hiçbirini. Pardon biraz da SMMM staj başlatma sınavına çalışmanın dışında hiçbirini. Bir dakika sanki bir şeyler yapmışım gibi bir his uyandı içimde. Yok yok planlarıma sadık kalmamışım.

Baktım bir şeyler ters gidiyor, aldım karşıma kendimi, başladım sorgulamaya. Dedim ki, sen planlı ve bu planlara harfiyen uyan birisiydin, ne oldu da sen bu kadar değiştin? Yoksa aşık mı oldun ya da canını sıkan ciddi bir şey mi var? Cevabı almak için diğer tarafa geçtim ve kendimi şok eden bir cevapla karşılaştım. Ne aşkı, ne canı sıkan önemli bir şey; tek sıkıntı zamanın bol olmasıymış. Bu cevabın karşısında donup kaldım. Aslında ilk başta şaka gibi gelmişti ama ciddi bakışlar karşısında bunun gerçek olduğunu görmem pek uzun sürmedi. Nasıl olur sorusunu henüz sormamıştım ki, karşımdaki ben konuşmasına devam ederek bu soruyu şöyle cevaplamış oldu: Bu bir hastalık, ilaçla tedavisi olmayan bir hastalık, aslında psikolojik bir durum dedi. Acaba aklımı mı kaçırıyorum diye düşünürken karşımdaki ben, bu hastalığın teşhisini koydu “erteleme hastalığı”. Ben toplumumuzda yaygın görülen, bulaşıcı, öldürmeyen ama süründüren bu hastalığa kapılmıştım. Evet, erteleme hastalığı ya da benim tabirimle “after hastalığı”…

Nerden kapmış olabilirim diye düşündüm ve aklıma bir şeyler yapmak için babama götürdüğüm teklifler karşısında aldığım after* cevabı geldi. Sanırım hastalığımın temelleri buna dayanıyordu. Bir saniye konu uzadı gitti. Ben bu yaz kendime neler kattım onu yazacaktım. Yoksa başlığı mı değiştirsem ya da başladım, bunu bitireyim de yatayım. Yanlış anlaşılmasın, sıkıldığımı düşünmeyin yarın diş randevum var onun için yatmam gerekiyor. Yarın devam et diyebilirsiniz ama olmaz yoksa maazallah hastalık tekrar bulaşır sonra daha da yakamı bırakmaz. Bu konuda taviz vermek istemiyorum.

Neyse başlıkla ilgili kısımla devam edeyim. Planlarım çerçevesinde hareket etmesem de kayıt defterimi elime aldığımda görüyorum ki çok da boş geçirmemişim bu yazı. Mesela birkaç kitap okumuşum, arkadaşlarımla buluşup onlarla kritik yapmışım. Facebook’ta sayfa nasıl açılır, bunu öğrenmişim. Yine Facebook’ta kendimi geliştirmiş ve uygulamanın nasıl yapıldığını öğrenmişim. Bu blogu oluşturmak için isim nasıl tescil ettirilir, alan nasıl, nerden alınır bunu öğrenmişim. Halen kod yazamasam da internet sitesi tasarımı yapmayı biraz olsun öğrenmişim. Ama en önemlisi de gerçek dostlarımın, arkadaşlarımın kimler olduğunu görme fırsatı bulmuşum. Gerçek dostu henüz göremesem de gerçek arkadaş diyebileceğim birkaç kişiyi tespit etmişim kendimce. Cep telefonuma cevap vermekten kulaklarımın ağrıdığı zamanları hatırlıyorum da ne kadar çok arayanım varmış benim. Şimdi ne oldu onlara, nerdeler şimdi. Yoksa işleri mi düşmüyor artık? Bu konuda da kimseye dargınlığımın olmadığını da belirtmek isterim.

Her ilişkide belli bir dozda çıkar olabileceğine inanıyorum hatta olması gerektiğine. Ancak çıkar, ilişkinin önüne geçerek ilişkiyi geride bırakıyorsa o ilişkinin tekrar gözden geçirilmesini düşünüyorum. Bir cümlede bu kadar ilişki kelimesi kullanılır mı dediğinizi duyar gibiyim.

Ne olursa olsun, hayatta en büyük sermayemiz, zamanımız. Çünkü gittiğinde geri getirilmesi mümkün olmayan nadir şeylerden. Öyle ya da böyle, zaman akıp gidiyor. Zamanımızı planlı-programlı bir şekilde kullanırsak, hem yaşamımızdan zevk alabilir hem de bu plan çerçevesinde hareket ettiğimiz sürece bir şeylere sadık kalmayı öğrenebiliriz.

*Babamın bu kelimeyle ilgili bir anısı vardır. Bizlere daha önce birkaç kez anlatmıştı. Bizim aile sözlüğüne, işler rayına girdikten sonra, daha uygun bir zamanda anlamına gelen bir yabancı sözcük olarak geçmiş ve aynı zamanda babamın bizleri kırmamak için verdiği cevaptır.

Faydalı Olması Dileğiyle…

[fblike]

Bir Cevap Yazın