Çırak Vergici’nin Maceraları -1

Bu yazıda iş hayatına yeni başlayan çırak bir vergicinin sosyal yaşamında bir olayla karşılaşmasını, bu olaya mesleki bilgi! birikim! ve tecrübesiyle! nasıl yaklaştığını ve hiç beklemediği birinden faydalı bir dersi nasıl aldığını farklı bir üslupla anlatmaya çalışacağım. Bu arada aşağıda bahsedeceğim karakterin gerçekle bir alakasının olmadığını, hayali bir vergici olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim.

Maaş+Ssk+Yol+Yemek ve parantez içinde maaş dolgundur yazısı üzerine bu işe başvuran ve kabul alan yeni mezun, yemeğin şirkette değil de yemek fişiyle verildiğini öğrenince şaşırır. Yemekhanesi olmayan ancak çalışanına istediğini yeme fırsatı veren böyle bir sistemi bizim çırak vergici beğenir. Birkaç gün arkadaşlarıyla farklı lokantalara giderek karnını doyurur ve işvereninin sadece yemek yemesi için para yüklediği bir kartla hesabı öder. Bir yandan üniversitede öğrendiklerini iş hayatındaki olaylarla eşleştiriyor bir yandan da yeni yeni bilgiler öğreniyordu çalıştığı süre zarfında. İşi hep vergi kanunlarıyladır, kanunla oturup kanunla kalkar. Bundan dolayı verginin ne olduğunu, vergiyi doğuran olayı, mükellefi, bir alım-satım işleminde düzenlenecek belgeleri çalıştığı esnada kendinden kıdemli olanlardan öğrenmiştir. Bunları öğrenince gerçek bir vergici olunabileceği gibi yanlış bir kanıya varmıştır bizim çırak vergici. İşten çıktığında sosyal çevresindeki vergi bilmeyenlere vergiyle ilgili naralar atarak ve bunun karşılığında anlattıklarını onaylarcasına kafalarını sallayan kişileri görerek bu işin artık erbabı olduğuna kanaat getirir. Sonra her gittiği dükkânda gözü vergi levhasına takılır ve onun üzerinden yorumlar yapar.

Bu güne kadar yaptığı alışverişlerde karşı taraf fiş, fatura vb. belge vermediği sürece bu belgeleri istemeyen bir kişidir bu “hayali” vergici.

Yine bir gün yemek yemek için bir esnaf lokantasına gider. Artık yaptığı alışverişlerde belge isteyen taraf olması gerektiğine inanır. Yemeğini bitirdikten sonra kasaya gider ve işvereninin vermiş olduğu yemek kartıyla hesabı öder. Ancak kasiyerin kısa süreli bir işi çıkması nedeniyle garson hesabı alır. Artık fiş isteme zamanı gelmiştir. Garsonun ödeme kaydedici cihazı pek sık kullanmaması onun fiş kesmesinin uzun sürmesine neden olmuştur. Daha önceleri de bu lokantada yemek yediğini ve hesabı yemek kartıyla ödediğini bilen kasiyerin uzaktan fiş kesildiğini görmesiyle “hayır” demesi bir olur. Etraftaki hiç kimse ne olduğunu anlamaz çünkü garson sadece fiş kesiyordur. Neyse olan olmuştur artık fiş kesilmiştir. Kasiyer bizim çırak vergiciden fişi geri ister ancak bizim çırak vergici fişi geri istemesinin nedenini anlamadan “kendi bildiği kadarıyla” “çok biliyormuşçasına” vergici kimliğiyle konuşur. Başlar kasiyere vergi anlatmaya, kasiyere söz hakkı tanımadan. Birkaç cümle sonra çırak vergicinin teklemesini fırsat bilen kasiyer olayı çözüme kavuşturmak adına, mütevazi bir şekilde anlatmaya başlar. Evet, sen bir vergicisin ama şunu da bilmeni isterim ki, sana vereceğim bu fiş sana sattığım yemeklerin iki kez vergilenmesine ve iki kez aynı şey üzerinden KDV ödememe neden olacak diyerek ortamda bir sessizlik oluşmasına neden olur. Ama diyerek söze başlayan çırak vergici bu kez kafa sallayıp dediklerini onaylayan birini karşısında bulmadığı için de ayrıca tedirgin olmuştur. Çünkü bugüne kadar hep kıdemlilerinden duyduklarını etrafındakilere aktardığı için pek karşı çıkana rastlamamıştır. Ama diye başladığı cümlesinin sonunu bir soruyla bitirmek ister fakat karizması çizilecek endişesiyle fişi kasiyere uzatır.

Kasiyer süreci müşterisine tam açıklamak ister. Ve dili döndüğünce anlatmaya başlar. “Şimdi sizin elinizde olan karta şirketiniz para yüklerken, bu kartı düzenleyen şirket bir fatura keser. Biz de bu kartı düzenleyen şirketle anlaşmalı olarak çalışıyor ve o şirketin kartlarını kendi pos cihazlarından tahsil ediyoruz. Ancak bu çektiğimiz tutarların elimize geçmesi için biz de kartı düzenleyen şirkete bir fatura keserek alacağımızı tahsil ederiz. Bu faturanın matrahı bizim için gelir teşkil ederken KDV’si de hesaplanarak devlete ödeyeceğimiz vergiyi gösterir. Eğer sizin dediğiniz gibi bir şekilde işlem yapmış olsaydık, biz size fiş keserken hem gelirimizi gerçekte olmayan şekilde iki katına çıkarmış olacaktık hem de fişte yer alan KDV’yi devlete ödeyecektik” diyerek süreci özetler. Şimdi sıra garsonun(çırak vergicinin) hatasını düzeltmeye gelir. Bununla ilgili pek bilgisi olmayan kasiyer, muhasebecisini aramak ister. Hatasını düzeltmek isteyen çırak vergici bunun çözüm yolunu bildiğini söyler. Ve doğru olarak fiş tutarı kadar düzenlenen gider pusulası altına imza atarak bu problem çözülmüş olur.

Böylece bizim çırak vergici hiç ummadığı birinden bugünlük dersini almış oldu. Umarım aldığı ders mesleki bilgiyle sınırlı kalmaz. Bundan sonraki hayatında tabir-i caizse cellat olmadan kelle uçurmamayı öğrenmiş olur.

Faydalı Olması Dileğiyle…

[fblike]

Bir Cevap Yazın