Sen Misin Altın Yumurtlayan !…

Henüz ilkokul sıralarındaydım. Sınıf olarak bir yayınevinden toplu kitap almıştık. Her hafta bir kitap okuyor ve okuduğumuz kitapları sınıfa geri getiriyorduk. Sonra okumadığımız kitapları alıp onları okuyorduk. Bir ara “Altın Yumurtlayan Tavuk” adında bir hikâye kitabı elime geçmişti. O zaman beni hep düşündüren ve anlam veremediğim bir olay anlatıyordu kitap. Hikâyeyi çoğunuz biliyordur ama ben yine de anlatayım.

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde diye başlasam uykunuz gelir diye düşünerek direkt hikâyeye giriyorum. :) Yıllar önce şirin bir köyde yoksul bir köylü çiftçi yaşarmış. Bu çiftçi tavuklarını çok severmiş, her gün tavuklarını beslermiş ama bir tavuğu varmış ki bu tavuk çiftçi için çok özelmiş. Tavuğun özelliği ise altın yumurtluyor olmasıymış. Çiftçi her gün altından olan yumurtayı şehre götürüp kuyumcuda bozdururmuş. Sattığı bu altın yumurtalar sayesinde çiftçi her geçen gün zenginleşiyormuş. Zenginleştikçe çiftçi çalışmamaya ve gereksiz şeyler için harcamaya başlamış. Bir zaman sonra tavuğun altın yumurtasını satarak kazandığı parayla yaptığı gereksiz harcamaları karşılayamaz olmuş. Çiftçi artık tavukların eskisi kadar sevmiyor ve gereken önemi vermiyormuş. Çiftçi zamanla tavuğun karnında bir hazine olduğunu düş
ünmeye başlamış. Eğer tavuğu kesip karnındaki hazineyi alırsa ömür boyu zengin yaşayacağını düşünmüş. Çiftçi açgözlü olmaya başlamış ve bir gün kümese elinde bir bıçakla gelmiş. Tavuk çiftçiyi elinde bıçakla görünce kaçmaya başlamış ancak çiftçi tavuğu kesmeye kararlıymış. Tavuğu yakalamış ve kesmiş. Hemen tavuğun karnını kesip içine bakmış ama birde ne görsün? Tavuğun karnı ne altın dolu ne de hazine varmış. Aç gözlülük yaptığını o anda anlamış ve pişman olmuş. Fakat tavuk öldükten sonra iş işten geçmiş.

Şimdi çoğunuz bu hikâyeden çıkaracağım sonucu bekliyorsunuz. Aslında amacım sadece bu hikâyeyi hatırlatmaktı. Bir de bari adet yerini bulsun diye elimizde “altın yumurtlayan tavuk” misali olan şeylere önem vermeliyiz gibi cümlelerle bir sonuca bağlamamı bekliyor olabilirsiniz. Ancak öyle bir sonuca varmakta değil amacım. Elbette elinizde altın yumurtlayan tavuk varsa değerini bilmenizi ve aç gözlü davranmamanızı sizlerden bekliyorum. Bakın yıllar önce gerçek ya da gerçeğe yakın bir olay yaşanmış. Bu arada “hikâye” tanımını da yapmış oldum. :)

Madem bir sonuca varmam gerekiyor o zaman şöyle bir yere bağlayıp bu yazıyı da sonlandırayım. Bu zamana kadar hep çiftçi tarafından baktık. Şimdi bakış açımızı değiştirelim. Evet evet tavuk tarafına. Güldüğünüzü görür gibiyim. (Güleceğiniz varsa sayfanın sağ üst köşesinde yer alan simge durumuna küçülte tıklayın ve gülmeniz geçtiğinde geri gelin, çünkü bundan sonra varacağım sonuç sizi de ilgilendirebilir.) Küçükken hep köye gittiğimde tavukların yumurtalarını kontrol eder ve altın olma ihtimalini göz önünde bulundururdum. Belirtmek isterim ki halen aynı ihtimali göz önünde bulunduruyorum. Ne demiştik, olaya hep çiftçi tarafından bakıp kendimizi çiftçinin yerine koyuyorduk ve çiftçinin aç gözlülüğünü eleştiriyor ve elimizde böyle bir nimet olsa bu çiftçi gibi asla davranmayacağımızı düşünüyorduk. Hep günün birinde “altın yumurtlayan tavuğa” sahip olacağımızı düşünür ve “altın yumurtlayan tavuk” olma ihtimalini göz önünde bulundurmayız. Düşünün ki, bu hikâyedeki altın yumurtlayan tavuk sizsiniz. Yani her gün sahibinize! altın yumurtluyorsunuz. Yine hem günümüz şartlarını hem de hikâyedeki durumu göz önünde tutarsak aç gözlü bir sahibe! sahip olma ihtimaliniz yüksek. Uzattım galiba, demem o ki sahip olduğunuz cevheri bir anda göstermeyin, yeri-zamanı geldiğinde beş para etmez bir yumurta bırakın kuluçkanıza yeri geldiğinde altın yumurtayı. Öyle yapın ki değeriniz bilinsin.

Faydalı Olması Dileğiyle…

[fblike]

Bir Cevap Yazın